Tekrarlayan gebelik kaybı, gebeliğin ilk üç ayında en az üç kez ortaya çıkan ve kendiliğinden olan düşüklere verilen addır.
Yapılan incelemeler sonucunda bu hastaların %50 sinde tekrarlayan gebelik kaybına sebep olan bir sorun bulunamaz. Bu nedenle birçok doktor endikasyonu olmasa da etkinliği kanıtlanmamış tedavi yöntemlerine de başvurabilmektedir. Ancak şunu belirtmeliyiz: tekrarlayan gebelik kaybı yaşayan hastalara hiçbir tedavi uygulanmadan hastaların %70’inde doğuma kadar giden gebelik elde edilebilmektedir.
Gebelerin yaklaşık %1ile 2′ sinde bu sorun vardır. Bu şekilde gebelik kaybı aile için son derece üzücü ve travmatiktir. Bu konu ile ilgilenen doktorların da bilinçli olarak ve insani boyutunu da düşünerek ciddiyetle çiftlere yardım etmesi gerekir.
Düşük (abortus), gebeliğin en sık rastlanan komplikasyonudur.
Bazı aylarda kadınlar daha gebe olduklarını bile farkına varmadan, adet kanaması ile farkına varmadan düşük yapabilir. Yani her döllenme, sağlıklı gebelikle sonuçlanmaz. Bazen döllenme olur, fakat döllenme ürünü uterus içine yerleşmez ve sessizce, adet kanaması ile birlikte düşer. Bu durum sadece gebelik testleriyle anlaşılabilir. Biz buna “kimyasal gebelik” diyoruz.
Tekrarlayan Düşük Sebepleri Nelerdir?
Uterus (uterus) yapısal düzensizlikları ve serviks (uterus ağzı) yetersizliği
Endokrin (hormonal) düzensizlikler
Enfeksiyonlar
Kromozomal düzensizlikler
Otoimmün hastalıklar (bağışıklık sistemi hastalıkları)
Çevresel ve diğer faktörler
olarak sıralayabiliriz.
Nedenleri incelersek;
1) Uterus anatomik düzensizlikları ve servikal (rahim ağzı) yetersizlik
Servikal yetersizlik özellikle gebeliğin 4. ve 6. ayları arasında uterus ağzının ağrısız bir şekilde açılması ve gebelik zarlarının yırtılmasıyla fetusun (bebeğin) dışarı atılmasıyla ortaya çıkan durumdur. Tedavisi genellikle cerrahidir. Üçüncü ayın sonunda uterus ağzına usulüne uygun (servikal serklaj) şekilde dikiş konulabilir (McDonald ve Shirodkar ameliyatları).Ancak son dönemde yapılan çalışmalarda progestan kullanımının servikal serklajla karşılaştırıldığında bir fark görülmemiştir.
Uterusun yapısal anormalilikleri ise myomlar, uterus içi yapışıklıklar (adezyonlar), uterus içinde bir bölmenin olması (Uterin septum), çift uterus (Uterus didelfis) ve diğer şekil düzensizliklarıdır. Tekrarlayan gebelik kaybı olanlarda bu sorunların sıklığı %10-15’tir. Bu düzensizliklar;fetusun yerleşeceği bölgeyi uygunsuz hale getirmektedir. Bu anormalliklerin cerrahi olarak düzeltilmesi düşük oranlarını azaltmaktadır.
2) Endokrin (hormonal) düzensizliklar
En sıklıkla üç tür düzensizlik tekrarlayan gebelik kaybı nedeni olarak akla gelmektedir. Bunlar;
Diabet (şeker hastalığı)
Tiroid bezi hastalıkları
Korpus luteum yetmezliği’dir.
Gebe kalan bir diyabet hastasının kan şekeri iyi bir şekilde kontrol edilirse düşük ihtimali artmamaktadır.
Tiroid hastalığının gebelik kaybına neden olduğuna dair bilimsel kanıtlar yetersizdir.
Adet düzeniyle ilgili problemler çoğunlukla “ovulasyon” yani yumurtlamayla ilgili aksaklıklarda görülür. Yumurtlama olup yumurta atıldıktan sonra yumurtalıklarda kalan yapıya “Korpus luteum” adı verilir. Korpus luteum’un görevi, döllenme sonrası gebeliğin devamını sağlamak amacıyla progesteron hormonunu üretmektir. Progesteron hormonunun görevi ise, yeni oluşan bir gebeliğin vücut tarafından reddedilerek atılmasını engellemektir. Korpus luteum, gebelik oluşmasına rağmen daha kısa zaman içinde yaşlanır ve görevini plasentaya devredemeden yok olursa bu durumda “Korpus luteum yetmezliği” nden bahsedilir ve gebelik düşükle sonuçlanır. Korpus luteum yetmezliğinin tanısı uterus iç zarından alınan endometrial biyopsiyle konur. Korpus luteum yetmezliğinin tedavisi ise eksikliğin ortaya çıkmaya başladığı dönemde progesteron hormonun ilaçlarla yerine konmasıdır. Bu tedaviye genellikle gebeliğin ilk üç ayında devam edilir.
3) Enfeksiyonlar
Virüs ve bakterilerin neden olduğu enfeksiyonların gebelik kaybına neden olabileceği düşünülmektedir. Listeria monocytogenes, Toksoplasma türleri, Mycoplasma hominis, Ureaplasma urealiticum gibi mikroorganizmaların düşüğe neden olduğu bilindiği halde tekrarlayan düşük sebebi oldukları tam olarak kanıtlanamamıştır.
4) Kromozomal düzensizlikler
Tekrarlayan düşüklerde çiftlerin %5’inde anne-babaya ait kromozomal düzensizlik bulunmuştur. Anne ile babanın taşıyıcı olduğu ve hastalık oluşturmayan genetik problemleri, gebelikte belirgin hale geçerek yaşamla bağdaşmayan düşüklerle sonuçlanabilmektedir.Düşük tekrarını öngörmede çiftlerde genetik inceleme yapılması yardımcı olabilmektedir.
5) Otoimmün hastalıklar (Bağışıklık sistemi hastalıkları)
Anti-fosfolipid antikoru denen, savunma sisteminin düzenlenmesinde etkili olan bir faktörün uyarısıyla yapılan oluşumların tekrarlayan düşük nedeni olabileceği bilinmektedir. Bu maddelerin etki mekanizması; plasentanın yetersiz kanlanmasına yol açan damar düzensizlikları oluşturmasıdır. Bu tür hastaların bebek sahibi olabilmeleri için steroid tedavisi, düşük doz aspirin tedavisi “antikoagulan (pıhtılaşma engelleyici)” denen heparin adlı bir maddeyle tedavisi gerekebilmektedir.
6) Çevresel ve diğer faktörler
Gebelik kaybı anne yaşıyla artmaktadır. 35 yaş üzeri kadınlarda genç kadınlara oranla normal gebelik ihtimali büyük ölçüde azalır. 40 yaşın üzerindeki kadınlarda düşük riski %50’ye yaklaşır. Kadınlar bu riskler konusunda bilgilendirilmelidir. Hastaların çalıştıkları yerde gebeliği riske sokacak kimyasallarla karşılaşmadıkları sorgulanmalıdır. Sigara ve alkol kullanımı düşük riskini artırmaktadır.
Tekrarlayan Gebelik Kaybı Olan Hastaların İzlemi
Düşük riski, düşük sayısı arttıkça artar. Tekrarlayan gebelik kaybı olan hastayı ele alırken en önemli yaklaşım eğitim ve destektir.
Hastalar çoğunlukla herhangi bir bulgu olmasa da kaybın anne yaşıyla birlikte artacağı konusunda bilgilendirilmelidir, erken doğum ve dış gebelik gibi diğer gebelik komplikasyonlarının artmış riski altında olduklarını bilmelidirler.
Genellikle 35 yaş altındaki kadınlarda üç düşükten, daha ileri yaştakilerdeyse iki düşükten sonra araştırma yapılmalıdır. Düşük yapan çiftler tam bir değerlendirme ile başarılı bir tedavi sonrasında gebe kalınca ilk üç ayda doktor desteğine ihtiyaç duyarlar.
“Trombofili” durumunda ise plasentaya giden kan akımı oluşan küçük pıhtılar sebebiyle düşmekte ve uterus içindeki bebek kaybedilmektedir. Bu durumun tespiti sonrası kanda pıhtılaşmayı önleyici bazı ilaçlar ve “metioninden fakir diyet” tavsiye edilmektedir. Nedene yönelik tedavi sonrası, başarılı gebelik oranlarının çok yüksek olabileceği (%90) unutulmamalıdır. Yine, ultrasonografik olarak 6. gebelik haftasında kalp atımının saptanmasının düşük riski %3’e düşmektedir.
Bütün araştırmalara karşın hastaların %50’sinde hiçbir faktör saptanamamaktadır. Bu hastalarda iki yol izlenebilir: Birincisi üç gebelik kaybından sonra %70 oranında doğuma kadar giden gebelik oluşabileceği göz önünde bulundurularak hastanın yeniden gebe kalmasının teşvik edilmesidir. İkinci yol ise hastanın tüp bebek uygulamasına alınması ve PGD (prenatal genetik danışmanlık) yöntemi ile embriyoların genetiğine bakılarak sadece normal embriyoların uterus içerisine transfer edilmesidir. Yapılan çalışmalarda tekrarlayan düşükleri olan hastalarda PGD uygulandığında devam eden gebelik oranının arttığı görülmüştür.
Hastanın tedavi yöntemine karar verirken unutulmaması gereken en önemli faktörler hastanın yaşı, düşük sayısı ve daha önce doğuma kadar giden gebeliğinin olup olmamasıdır.
Bursa Kadın Hastalıkları ve Doğum Doktoru